8 Mayıs 2013 Çarşamba

BİLMECELERİMİZ

BİLMECELERİMİZ
-Doktor verdi,Ben içtim.Çabucak iyileştim.
-Duruşu ömür,Gözleri kömür,Soğuk dondurur,Sıcak öldürür.
-Dalda durur,Elde durmaz.
-Bahçede kırda dolaşır,Evini sırtında taşır.
-Daldan dala atlarım,Kuyruğumdan sarkarım.
-Dumanı tüter,İsterse gider.Balık değildir Denizde yüzer.
-Dizi dizi odalar birbirini kovalar.
-Dışı var içi yok,Dayak yer suçu yok.
-Kırışık mırışık bu giysiyi giyemem,Kim düzeltir bilirim adını söyleyemem.
-Ayrı yerde olsak da, O yaklaştırır bizi,"Alo" deyince ne güzel, duyarız sesimizi.
-Bilmece bildirmece, el üstünde kaydırmaca.
-Basamak basamak bastı bacak.
-Ağzı var odun yutar, Bacası var duman tüter.
-Yaprak kadar hafif,Dağlar kadar büyük, Onu havada gördük.
-Suyu tuzlu içilmez,Vapursuz hiç geçilmez,Rüzgarlar çok eserse,Dalgaları eksilmez.
-Suda yaşar , Karada ölür.
-Çarşıdan aldım bir tane, Eve geldim bin tane.
-Gökte görüdm bir köprü, Rengi var yedi türlü.
-Akşam baktım çok idi, Sabah baktım yok idi.
-Biz biz idik biz idik,binlerce kız idik,gece oldu dizildik,Gün olunca silindik.
-Hepimizi sevindiren sanki büyük bir düğün, En mutlu en kutlu gün.
-Hem arkadaştır tatlıdır sesi,Hem anne babadır içimizde en bilgilisi.
-Ben Giderim o gider, Güneşte beni izler.
-Özü Tatlı, Sözü Tatlı, Candan daha değerli.
-Mikropları öldürür, Hastaları güldürür.
-Ot yedim etlendim,Su içtim sütlendim, Aç kapıyı Fatmacık,Dört ayaklı ben geldim.
-Ben Giderim o gider, İçimde tı tık eder.
-Pişirirsen Aş Olur, Pişirmezsen kuş olur.
-Gece Dolu,Gündüz Boş. İçinde yatması hoş.
-Yurdumuzu kurtaran, Türkiyeyi Kuran,En Büyük Türk.En büyük İnsan
-Küçük Bakkal, Dünyayı yutar.
-Biz biz idik,32 kız idik, Ezildik Büzüldük,İki duvara Dizildik.
-Yarım Kaşık, Duvara Yapışık.
-Yeşil mantolu, kırmızı entarili, siyah düğmeli
-Yedi delikli tokmak bunu bilmeyen ahmak
-Uzaktan baktım bir karataş, yanına gittim dört ayak bir baş
-Zilim var, kapım yok
-Başımda saç yok, içimde tat çok
-Eve bitişik odada Yemek pişer orada
-Kuyruğu var canlı değil, Konuşur ama insan değil, Camı var ama pencere değil
-O her gün yeniden doğar Dünyaya haber yayar
-Sesi var canı yok, Konuşur ağzı yok
-Uzun yoldan kuş gelir Ne söylese hoş gelir
-Pazardan aldım Bir tane, Eve geldim Bin tane
-Ben giderim, O gider Güneşte beni izler
-Yattım yumuşak Uyudum sıcak sıcak

3 Mayıs 2013 Cuma

OKUL ÖNCESİ DÖNEM VE ÇOCUK

OKUL ÖNCESİ DÖNEM VE ÇOCUK
Okul Öncesi Dönem Cinsel Gelişimi
Davranış Bozuklukları
Özgüven Gelişimi
Davranış Gelişimi Dil Gelişim Özellikleri
0-3 Yaş Gelişim Özellikleri 3-4 Yaş Gelişim Özellikleri
5-6 Yaş Gelişim Özellikleri Psiko-Motor Gelişim Özellikleri

 
Davranışların çevrenin etkisiyle oluştuğunu ileri sürenlerin görüşleri doğru olsaydı, o zaman aynı çevre koşullarında yetişenlerin bu denli geniş davranış örnekleri sergilemesi nasıl açıklanabilirdi? Her iki görüşü savunanlar insanların yaratıcı kapasitelerini göz ardı ediyor. Ayrıca anne-babalar belli yaşların, karakteristik davranışları ile ilgili bir sürü şey işitiyor “Tüm beş yaşındakiler böyle yapar!”, “Meraklanma, bir aşamadan geçiyor!”, “Zorlu bir dönemdir iki yaş!”, “Onun yaşındaki tüm kızlar...” gibi... Oysa bu kurallara uymayan pek çok örnek vardır. Örneğin; işbirliğine yanaşmayan bir çok çocuğun büyüdükçe bundan sıyrılacağına, bunu bir yaşam biçimi haline getirdikleri görülür.
Cinsiyet rollerine ilişkin kalıplaşmış düşünceler de davranışların değerlendirilmesinde bizi etkilemektedir. Örneğin; kızların işbirliğine yatkın, oğlanların ise asi ve tembel olduklarını baştan kabullenmişizdir. Kızlar annelerine yardım ettiklerinde ödüllendirilmiş, kabul görmüşlerdir. Oğlanların bu tür işleri üstlenmeleri söz konusu değildir. Böyle süregelen cinsiyet rollere ilişkin kalıplar, bize doğal gelmektedir. Bununla birlikte çocukların olumsuz, işbirliğine yanaşmayan ve asi davranışlarını da normal kabul ettiğimiz bir gerçektir. Bu olumsuz davranışları değiştirmek için fazla bir çaba göstermeyiz. Burada sorun, insan davranışlarını iyi kavrayamamamızdan ve etkili bir iletişimin kurallarını bilmememizden kaynaklanıyor. Öncelikle çocuklarımızın davranış bozukluklarında; yaşlara göre belli karakteristikler gösterme zorunluluğu olmadığını iyice bilmemiz gerekiyor.
Bu tür davranışları beklememeli ve onaylamamalıyız. Çocuklarının davranışlarını ya da davranış bozukluklarını iyi kavramış olan anne-babalar, çocuklarını olumlu yönde iyi etkilemede başarılı olacaktır.İnsanlar düşünen, karar veren, toplumsal varlıklar olup, hayattaki başlıca amaçları bir yere, bir şeye ait olmaktır. Hepimiz sürekli olarak önemli bir yere gelmeyi ve bu yeri korumaya çaba gösteririz. Bu çabalar sırasında da önemine inandığımız duygu ve davranışlarımızı seçeriz.
Davranış bozuklukları çocuğun çeşitli ruhsal ve bedensel nedenlere bağlı, iç çatışmalarını davranışlarına aktarması sonucu ortaya çıkar. Hırçınlık, sinirlilik, saldırganlık, inatçılık, yalan, çalma, küfür gibi davranışlar davranış bozukluklarına girer. Bir çocuğun davranışının bozukluk sayılabilmesi için bazı ölçütler gerekir. Bu ölçütler:
1-Yaşa uygunluk: Her gelişim döneminin kendine özgü davranışları vardır. Bu nedenle çocuğun içinde bulunduğu gelişim döneminin özelliklerini iyi bilmek gerekir. Ör; 2 yaş çocuğu negativist,hareketlidir ve istenilen Şeyi yapmaz. Freud'un anal, Erikson'un özerkliğe karşı kuşku ve utanç dönemine rastlayan bu yaşlarda çocuk, özerk bir birey olduğunu öğrenir.Kendisi istemeyince altının değiştirilmesini istemez, öpülmeyi reddeder. 3-5 yaş çocuğu dikkat çekmek ister.Hayal dünyası çok geniş olduğu için inanılmaz öyküler anlatabilir.Henüz yalanla yalan olmayanı ayırt edemezler. Bu nedenle  bu yaşlardaki çocukların anlattıkları yalan olarak kabul edilmezken, 11-14 yaşlarındaki çocuklarda görülen yalan normalden sapan bir davranış olarak kabul edilir.
2-
Yoğunluk:Bir davranışın bozukluk olarak kabul edilmesindeki 2. Ölçüt yoğunluktur.Ör; 5 yaş çocuğunda öfke ve huysuzluk doğalken, bu davranış başkasına fiziki zarar verme Şekline dönüşürse, davranış bozukluğu kategorisine girer.
3-Süreklilik:Çocuğun belirli bir davranış türünü ısrarlı bir biçimde ve uzun zaman devam ettirmesidir.
4-Cinsel rol beklentileri: Erkeklerde kızlara oranla daha saldırgan olmaları beklenirken, davranışları ile erkeklere benzer saldırgan davranan kızların davranışları normalden sapan davranış kategorisine girer.
GENEL OLARAK DAVRANIŞ BOZUKLUKLARININ NEDENLERİ
-Dikkat çekmek:Çocuğa gerekli sevgi ve ilgi gösterilmediğinde ya da yeterli zaman ayrılmadığında dikkat çekmek için davranış bozukluklarına yönelir.
-Ebeveynlere karşı güç kazanma isteği:
-Intikam alma isteği:    Özellikle dayak yiyen,sevgi verilmeyen çocuk ana-babasından intikam almak ister.aşırı otoriter ve baskıcı tutum, katı disiplin ana-babaya karşı öfke ve nefret duygularının gelişmesine ve buna parelel olarak başkaldırıcı bir bireyin oluşmasına neden olur.
-Yetersizlik:Çocuğun kendine güvensiz olması davranış bozukluklarına neden olur. Anne-babanın aşırı koruyucu, hoşgörülü tutumu, gerektiğinden fazla özen gösterilmesi fazla kontrol anlamına gelir. Sonuçta çocuk diğer kimselere aşırı bağımlı, kendine güveni olmayan, duygusal olarak çabuk kırılan bir kişi olur.Bu durum çocuğun kendi kendisine yetmesine olanak vermez ve davranış bozukluklarına neden olur.
Çocuklarda görülen uyum ve davranış bozuklukları aşağıdaki gibi sıralanabilir;
Altını ıslatma ( Enüresis ) ve dışkı kaçırma ( Enkoprasis ),Kekemelik,Parmak emme, Tırnak yeme,Fobiler ve korkular,Yeme bozuklukları ve iştahsızlık,Uyku bozuklukları, Mastürbasyon (kendi kendini tatmin etme),İçe kapanıklık,Çalma,Yalan söyleme,Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite,Saldırganlık,Saç yolma,Uyur gezerlik,Bağımlılık,Aşırı inatçılık
  DAVRANIŞ BOZUKLUKLARI
Parmak Emme Davranışı Hiperaktivite Bozuklukları
Enüresis Alt Islatma Tırnak Yeme Davranışı
Kardeş Kıskançlığı Enkoprasis Dışkı Kaçırma

OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİ ÖĞRETMEN KONGRESİ 25 MAYIS 2013 KAĞITHANE/İSTANBUL

Davet

Mesleki Gelişim Akademisi Projesi kapsamında gerçekleşecek olan
bu kongrenin başta Okul Öncesi Öğretmenleri olmak üzere alanda çalışanlar
arasında bilgi ve düşünce alışverişi yapılmasına ve gerçekleştirilen iyi uygulamaların
paylaşılmasına olanak sağlayacağına, bu sayede eğitimin uygulama
ayağına farklı bir perspektif kazandıracağına inandığımız kongremize
Okul Öncesi Eğitim Öğretmenlerimizi ve okul öncesi eğitime gönül veren tüm eğitimseverleri davet ediyoruz.

Erdoğan ERGİN
Kongre Eş Başkanı

Kongremiz ücretsizdir.

Kongre Programı


08.30- 09.30    KAYIT

09.30-10.00    AÇILIŞ KONUŞMALARI

10.00-11.15    BİLDİRİLERİN SUNULMASI

11.15-11.30    ARA

11.30-12.30    BİLDİRİLERİN SUNULMASI

12.30-13.30    ÖĞLE ARASI

13.30-14.30    BİLDİRİLERİN SUNULMASI

14.30-14.45    ARA

14.45-16.15    PANEL-"DEĞİŞEN OKUL ÖNCESİ EĞİTİM PROGRAMI"
                        Prof.Dr.Gelengül HAKTANIR
                        Prof.Dr.Belma TUĞRUL
                        Yrd.Doç.Dr.Özgül POLAT

16.15-16.30    ARA

16.30-17.00    DEĞERLENDİRME VE KAPANIŞ KONUŞMALARI

17.00-17.30    KATILIM BELGELERİNİN DAĞITIMI VE SALONDAN AYRILIŞ

Kongremizde İstanbul Kağıthane Kültür Merkezi (700 Kişilik Salon) ve
Kağıthane Meclis Salonu (75 Kişilik Salon) eş zamanlı kullanılacaktır
Kongre Bildiri Başlıkları


"    Okul öncesi dönemde farklı gelişen çocuklar ve eğitimi

"    Okul öncesi dönemde anne baba eğitimi

"    Okul öncesi dönemde farklı modeller

"    Okul öncesi eğitimde ikinci dil eğitimi

"    Okul öncesi eğitimde teknoloji kullanımına ilişkin uygulamalar

"    Okul öncesi dönemde fen ve matematik eğitimi

"    Okul öncesi dönemde sanat eğitimi

"    Okul öncesi dönemde müzik eğitimi

"    Okul öncesi eğitimde oyun ve yaratıcı drama uygulamaları

"    Okul öncesi eğitimde karşılaşılan güncel sorunlar

"    Okul öncesi eğitimde yaratıcılık ve eleştirel düşünmeyi geliştirici  uygulamalar

"    Okul öncesi dönemde değerler eğitimi

"    Okul öncesi dönemde sınıf yönetimi

"    Okul öncesi dönemde çok kültürlülük eğitimi

"    Okul öncesi eğitimde ilkokula hazırlık ile ilgili uygulamalar

"    Çocuklarda sosyal beceriler, özgüven ve kişilik gelişimini destekleyici uygulamalar

"    Okul Öncesi eğitimde psikolojik danışma ve rehberlik hizmetleri

"    Okul Öncesi Eğitimde Özel Eğitim

OKUL ÖNCESİ SEMİNER DUYURULARI

                         
                     

www.onceokuloncesi.com Etkinlik ve Dosya Arama Motoru

OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİN ÖNEMİ

OKUL ÖNCESİ EĞİTİMİN ÖNEMİ

Okul öncesi eğitim süresince çocuklar ilköğretime hazırlanırken, paylaşmayı, dayanışmayı, sosyalleşmeyi ve birlikte çalışmayı öğrenirler. Okul öncesi eğitimin amacı çocuklarda öğrenmeye ilgi uyandırmak ve çocuğun varolan yeteneklerini görünür kılmaktır.

Bu dönem, araştırmacılar için çocuğun yüksek öğrenme potansiyeline sahip olduğu bir dönem olarak görülmektedir. Uygun fiziksel ve sosyal çevre koşullarında ve sağlıklı etkileşim ortamında yetişen çocuklar, daha hızlı ve başarılı bir gelişim gösterirler.


Eğitimin ilk basamağını oluşturan okul öncesi eğitim gömleğin ilk düğmesidir ve bunun doğru iliklenmesi gerekir.

Çocuğun doğduğu günden temel eğitime başladığı güne kadar geçen yılları kapsayan ve çocukların daha sonraki yaşamlarında önemli rol oynayan; bedensel, psikomotor, sosyal-duygusal, zihin ve dil gelişimlerinin büyük ölçüde tamamlandığı, kişiliğin şekillendiği ve çocuğun devamlı olarak değiştiği bir süreçtir. Bu nedenle, çocuğun küçük yaşlarda sağlıklı bir ortamda gelişimini sürdürmesi önem kazanmaktadır.

Sağlıklı ve istenilen davranışlara sahip çocuklar yetiştirmek, onların gelişim özelliklerini ve bu özellikler doğrultusunda gereksinimlerinin neler olduğunu bilmeye bağlıdır. Erken çocukluk dönemindeki gelişmelerle, okul öncesi eğitim artık anne babanın yalnız başına başarabileceği bir konu olmaktan çıkmış durumdadır.

Eğitim, öğrenci-öğretmen-veli üçgeninden oluşan platformdur. Bu birliktelik ne kadar bilinçli ve sağlıklı olursa, çocuklarımızda o oranda sağlam bir kişilik kazanırlar.

Eğitimin sağlam temeller üzerine kurulmasında ve insanların ileri yaşlardaki başarılarında okul öncesi eğitimin rolü bilimsel olarak kanıtlanmıştır. Ana kucağındaki yoğun ilgiden sonra, anaokulu ortamı çocuk için dünyaya açılan yepyeni bir penceredir. Olumlu yada olumsuz anlamda verilen her şey, onları yetişkinlik yıllarında da doğrudan etkilemektedir.

3 yaşına kadar bir çocuğun beyni bir yetişkinden 2,5 kat fazla çalışır, 6 yaşına kadar bir profesörden 2 kat hızlıdır. Yapılan tüm uluslararası araştırmalar ve uygulanan testler göstermektedir ki 0-6 yaş grubunda, gelişim düzeyinde okul öncesi eğitimi almış çocukların, akademik programlarda eğitim almış olanlara göre 1. sınıf başarı düzeyleri daha yüksektir ve okuma yazmaya daha hızlı geçmektedirler.12 yaşında IQ değerleri 5 puan daha yüksektir, 15 yaşında yetenek sınavlarında % 90 -100 arası başarı sağlarlar. % 65’i liseyi, % 45’i üniversiteyi sorunsuz kazanır ve bitirir. Yetişkin olduklarında dış dünyayla kolay ve sağlıklı iletişim kuran, sosyal insanlar olurlar.

Okul öncesi eğitim kurumları; toplumun temel yapısını oluşturan

* Saygı,sevgi,
* Paylaşma, iş bölümü,
* Sorumluluk
* Sosyal çevre oluşturma açısından çocuğu geleceğe hazırlayan en güvenli ortamdır.

Bilindiği gibi, 3 ile 6 yaş arası çocukta pek çok gelişimsel değişmenin yaşandığı yıllardır. Normal gelişim gösteren bir çocuk, 6 yaş civarında pek çok motor becerileri kazanmış, çeşitli fiziksel becerilerini kullanmaya başlamıştır.

Bilişsel gelişim açısından ise, fiziksel ve sosyal çevresi ile ilgili yoğun bir bilgi birikimi oluşturmaya ve çevresinde gelişen olayları anlamaya başlamıştır.

Buna karşın, okul öncesi yılları çocuğun soyut düşünme yetisinin henüz tam şekillenmediği ve bu nedenle yapılan tüm etkinliklerin somut bir biçimde çocuğun yaparak ve deneyerek öğrenmeyi gerçekleştirdiği yıllardır. düşünüldüğünde, okul öncesi yılları çocuğun arkadaşları ve öğretmeni ile birebir olarak kuracağı iletişime dayalı konuşma ve dinleme becerilerini geliştirici etkinliklerin ağır bastığı yıllar olmalıdır.


Okul öncesi eğitim neden gereklidir
* Çocukta zeka gelişiminin %70 lik kısmı 7 yaşına kadar tamamlanır ve öğrenme becerisi bu yaşta gelişir.
* Çocuğun grup içine katılması, sağlıklı ilişkiler kurması, kültürel değerlerine sahip çıkması, sosyalleşmesi gibi olgular bu yaşta gelişir.
* Bu dönemdeki sapma ve olumsuzluklar çocuğun bütün yaşamını olumsuz yönde etkiler.
* Farklı kültür ortamlarından ve ailelerden gelen çocuklar ortak bir yetişme ortamına okul öncesi eğitim kurumlarında ulaşır. Çocuk kendine güven duygusunu bu kurumlarda kazanmaya başlar.
* Dilini doğru, yanlışsız ve güzel konuşma özelliğini bu yaşta öğrenir. Toplumu, çevreyi, evreni ve insan davranışlarını tanımaya başlar.
* Nesneleri, eşya ve varlıkları, temel bir takım becerileri, davranışları, olumlulukları ve olumsuzlukları öğrenmeye başlama yaşı 4-6 yaşları arasındadır.
* Aile içi desteğin tek başına yetmediği, çocuğun kendi yaşıtlarıyla birlikte olabileceği, bedensel ve zihinsel gelişmelerini sağlıklı biçimde sürdürebilecekleri bir ortam olduğu için okul öncesi eğitim zorunlu ve gereklidir.

Türkiye genelinde ortalama okul öncesi okullaşma oranı %15 tir. Bu son derece çarpıcı bir orandır. Diğer Ülkelerle karşılaştırıldığı zaman durum daha net olarak anlaşılmaktadır. Avrupadaki bir çok ülkede bu oran %100’dür.

Okulöncesi eğitiminin desteklenmesi için sonuç olarak şunları söyleyebiliriz: Aile ve eğitimci işbirliği ile gerçekleşen okulöncesi eğitim; çocuğun daha yaratıcı, ileriyi görebilen, yeni ürünler yaratabilen ve çevresini kendi amaçları için yönlendirebilen özerk bir birey olarak yetişmesine katkı sağlayacaktır


Sonuç olarak;

Okul öncesi eğitim önemli ve her çocuk için gereklidir!...

ÇOCUK BESLENMESİ

Demir Eksikliği Zekâ Geriliği Nedeni

Yazdır
Demir eksikliği zekâ geriliği nedeni
Huzursuzluk, iştahsızlık, çok uyuma, halsizlik ve çabuk yorulma… Bunlar bebeklerde ve çocuklarda görülen demir eksikliğinin en önemli belirtileri arasında.
İSTANBUL - Pek çok hastalığa işaret eden demir eksikliği, zekâ geriliğinin de nedenleri arasında gösteriliyor. Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Aslı Toros, anne sütüyle beslenemeyen bebeklerde demir eksikliği görülebildiğini söylüyor.

Kansızlığın her yaşta ortaya çıkabilen bir sorun olduğunu ancak özellikle bebeklik ve çocukluk çağında daha sık rastlandığını belirten Dr. Toros, çocuklarda demir eksikliğinden kaynaklanan sorunlar ve sorunun tedavisi hakkında şu bilgileri veriyor:

“Demir eksikliğinin temel sebebi bebeğin anne sütü almaması ve demirden eksik gıdalarla beslenmesidir. Demir eksikliğine bağlı kansızlık basit bir sorun değildir. Sadece fiziksel rahatsızlıklara neden olmakla kalmayıp, bebeklerde zekâ düzeyini de etkilemektedir. Bu nedenle ailelerin, bebek ve çocuklarında sık görülen kansızlığın belirtilerini iyi gözlemlemesi ve zamanında uzmana başvurması gerekmektedir.

BU BELİRTİLERE DİKKAT
Süt çocuklarında huzursuzluk, davranış değişiklikleri, iştahsızlık, uykusuzluk veya normalin üzerinde uyuma gibi belirtiler görülmektedir. Daha büyük çocuklarda ve ergenliğe geçiş döneminde ise yorgunluk, halsizlik, baş dönmesi, baş ağrısı, çabuk yorulma ve nefes darlığı gibi yakınmalar ile ortaya çıkmaktadır.

DEMİR EKSİKLİĞİ ANEMİSİ NEDİR?
Anemi, kanda hemoglobin konsantrasyonunun veya kırmızı kan hücrelerinin (alyuvarların) sayısının beraber veya ayrı olarak normal değerlerin altına düşmesi sonucu oluşan klinik tablodur. Bu değerlerin azalması sonucu kanın oksijen taşıma kapasitesi ve dokulara giden oksijen miktarı azalır.

BEBEKLİKTE VE ERGENLİKTE ANEMİ SIK GÖRÜLÜYORanemi,
Çocuklarda aneminin oluşmasında diyetin çok büyük bir önemi vardır. Diyetin en önemli olduğu yaş grupları; 6 ay ile 2 yaş arası, bir de çocukluktan ergenliğe geçiş dönemidir. Büyümenin çok hızlı olduğu bu iki dönemde, demirden fakir yiyeceklerle beslenme sonucunda demir eksikliği anemisi meydana gelebilir. Adolesan (çocukluktan yetişkinliğe geçiş dönemi), kızlarda adet kanamalarının düzensiz ve fazla olması da demir eksikliğine katkıda bulunan bir faktördür. Kan yapımında önemli rol oynayan diğer iki besinsel faktör B12 vitamini ve folik asittir. Ancak bu iki besinin eksikliğine bağlı anemiler, çocuklardaki demir eksikliğine bağlı anemi kadar sık görülmez. Sadece diyet değil bazı ilaçların kullanımı da çocuklarda anemiye neden olur. İlaçlar ya alyuvarların yıkımına katkıda bulunarak veya kemik iliğine doğrudan toksik etki göstererek alyuvar yapımını baskılamak suretiyle anemi meydana getirir. Çocuklarda kronik hastalıkların ve sık geçirilen enfeksiyonların anemiye neden olduğu bilinen bir gerçektir.

MUTLAKA UZMAN YARDIMI ALIN!
6 aylıkken yapılan rutin kan incelemesinde veya şikâyet ya da muayenede şüphelenilmesi üzerine yapılan tetkiklerde hemoglobin, demir veya ferritin (depo demiri) düzeylerinin yaş aralıklarının altına düşmesi ile tanı konur. Tetkik sonuçlarına göre demirden zengin diyet veya demir preparatları ile tedavi planlanır.

ANNE-BABALARA ÖNERİLER
Anne sütü ile beslenen bebeklerde, annede demir eksikliği yoksa ilk 6 ay demir eksikliği görülmemektedir. Anne sütündeki demir çok kolay emilebildiği için miktar olarak yeterli gelir. Ancak 6 aydan sonra ek gıdalar ile yetersiz demir alan bebek, demir eksikliği tehlikesi ile karşı karşıya kalır. Demir en çok kırmızı ette, yumurta sarısında, yeşil sebzelerde ve tahılda bulunur. Demir eksikliğinin gelişmemesi için etten ve sebzelerden gelen demirin dengeli alınması gerekir. Demir eksikliği anemisinin engellenmesi için diyete önem verilmeli, demirden zengin ek gıdalara zamanında ve uygun şekilde başlanmalıdır.”

ÇOCUK GELİŞİMİ

Bilişsel Gelişimin Tanımı ve Önemi

Yazdır
İnsanı insan yapan özelliklerden biri de bilişsel gücüdür. Bu gücüyle diğer canlılardan üstün hale gelerek, onları egemenliği altına alır. Doğayla başa çıkmaya çalışarak, kültürel değerler üretir, teknolojiyi geliştirerek, yaşamı kolaylaştırır ve anlamlı kılar. Eğitim de insanın biliş gücünü geliştirmeye rehberlik eder.
Biliş, ileri zihinsel süreçleri içerir. Zihinsel süreçler; dikkat, algı, bellek, dil gelişimi, okuma ve yazma, problem çözme, anımsama, düşünme, akıl, yaratıcılık vb. kapsayan geniş bir terimdir. Bilişsel gelişim; doğumundan başlayarak, çevremizdeki dünyayla etkileşimimizi sağlayan ve dünyamızı anlamamızı yarayan bilginin edinilip kullanılmasına, saklanmasına, yorumlanarak yeniden düzenlenmesine, değerlendirilmesine yardım eden, bütün zihinsel süreçleri içine alan bir gelişim alanıdır. Birey, zihinsel süreçlerde hem nitelik hem de içerik açısından giderek yetkinleşir. Bu gelişimin önemli bir öğesi olan bilgi kazanma yöntemiyle, zihinsel etkinlikler arasında sıkı bir ilişki vardır. Bilişsel gelişim çocuğun gördüğü, duyduğu, dokunduğu tattığı nesneler hakkında düşünmesini ifade eder. Bu düşüncenin içerdiği konular, etki tepki ilişkisini, olaylardaki ardışıklığı, nesneler arasındaki benzerlik ve farklılığı anlamak, objeleri kategorize edebilmek, mantık yürüterek cevaplamayı içerir. Bilişsel gelişimin amacı; soyut şekilde akıl yürütme, varsayımsal durumlar hakkında mantıksal düşünme, kuralları karmaşık ve daha yüksek yapıda örgütleme olarak görülür.

Piaget’e göre bilişsel gelişim, organizmanın doğumdan ölümüne kadar farklı basamaklardan geçerek düzenli olarak niteliksel bir değişim içine girmesi olarak tanımlanır. Bilişsel gelişim de çocukların kendi bilgilerini incelemeleri, denemeleri ve uygulamaya dönüştürmeleri önemlidir. Burada yetişkinlerin rolü de çok önemlidir. Erken çocukluk döneminde çocuğun bilişsel özelliklerini incelediğimizde yetişkinlerden farklıdır. Çocukların kendine özgü bir dünya görüşleri ve düşünce yapıları vardır.
Bilişsel sistem çevreden girdiler alır. Girdileri algılar, algıladıklarını belleğinde saklar. Düşündüğünde algıladıklarını belleğinden çağırarak kullanır. Daha da iyi düşünmek için bilgileri kavramlaştırır ve genelleştirir. Yeni düşüncelerle çıktılar verir. Çıktılardan dönüt alır. Aldığı dönütlerle bilişsel gücünü geliştirir. Farklı girdiler aldığında, dengeleme yapar.