20 Mayıs 2013 Pazartesi

İşte eğitimde gelinen son nokta!

İşte eğitimde gelinen son nokta!


Eğitim sistemi lime lime dökülüyor diyenlere kızıyoruz. Oysa çok önemli mesafeler kaydedildi.
Okul öncesinden üniversiteye okullaşma oranı arttı, sınıf mevcutları azaldı, öğrenciler bilişim çağını yakaladı, sözleşmeli tüm öğretmenler kadroya geçti ve en önemlisi de eğitime ayrılan kaynaklar devasa büyüdü. Ama gelin görün ki öyle bir sınav ve kayıt sistemi var ki, dört yanlışın bir doğruyu götürdüğü gibi, tüm yapılanları silip süpürüyor. Çünkü akılda kalan, yapılanlar değil, çekilen eziyetler oluyor. Aşağıda iki farklı mektup var. Biri anadolu lisesi müdüründen, diğeri de sınavları çok yakından izleyen duyarlı bir dershaneciden.
Onlar bile bıkkınlık noktasına gelmişler. Ama dertlerini kimselere anlatamıyorlar. Üstelik anlatmaktan da korkuyorlar. Çünkü hatalar düzeltileceğine, hep onlara kızıldı!..

Bu sistem herkesi yoruyor
“Yazılarınızı büyük bir zevk ile okuyorum. Yazdıklarınıza da harfiyen katılıyorum.
16 yıldır bir anadolu lisesinde yönetici olarak çalışıyorum. Son yıllardaki kayıt rezaleti, sizin de yazdığınız gibi insanları da bizleri de şaşırttı.
Avrupa’da okul kayıtları 2 günde yapılırken, bizde aylarca sürüyor. İlköğretim okulu kayıtları 1 Haziran’da başlayıp eylül sonuna kadar devam ediyor.
Yaklaşık olarak 3,5 ay kayıt konusu hem velinin hem de okul yöneticilerinin gündemini işgal ediyor.
Anadolu liselerinde de durum farklı değil.
Geçen yıl kayıt kılavuzunda olmadığı halde 21 Eylül’de yapılan tek tercihli başvuru ile birçok okulun puanı taban yaptı.
Bu yıl da velilerin süreci nasıl takip edeceğini bilmediği (Bize basit görünüyor ama birçok veli için karışık geliyor) bir yedek sistemi uygulanmaya konuldu.
Sonuç belgelerinde öğrencilere ‘falan okulda 121. yedektesiniz’ deniliyor.
Bahsedilen okulun kontenjanı 60. Asil listedeki 60 öğrenci kayıt yaptırmayacak, ikinci 60 kayıt yaptırmayacak, 3. 60 kayıt yaptırmayacak da o öğrenciye sıra gelecek.
Öğrenci de veli de bir ümitle 9 Eylül tarihine kadar bu sıcakta okulları gezerek yöneticilerin gözlerinin içine yalvaran bakışlarla ‘Bir imkânı yok mu’ gibilerinden imalarla şans arayacak.
Mesela bizi okula, 180 öğrenci alacağız. 446 ila 469 puan aralığında kayıt yaptık. Sadece 20 öğrenci okulda kalıcı davranışlar gösterdi. 160 tanesi yüzlerce yedek sırasındaki bir üst okulun hayalini kuruyor.
Okulu sahiplenme duygusu yok. Bu çocukların en az 140 tanesi bizim okulda kalacak, ama gözü hep o yedek olduğu okulda olacak.
Bizim okulumuzu benimseyemeyecek, her fırsat bulduğunda nakil gidebilmenin hayalini kuracak. Arkadaşları ile belki de hayalini kurduğu bir önceki okulun kaçıncı yedeğinde olduğu üzerine övünme vesile olarak kullanacak.
Ayrıca, 180 kontenjanlı okulumuzda 9 açık kalmıştı. 1. yedek kayıtlarda listeye girenlerin P.tesi sabah erkenden geleceğini tahmin ediyorduk ama nafile.
5 günün sonunda 4 öğrenci kayıt yaptırdı, 4 öğrenci de başka okula gitti. Açık yine 9 oldu. Dördüncü yedek sonunda da muhtemelen bu sayı devam edecek. Ayrıca bu kadar kayıt süresi vermek neden?
5 gün asıl kayıtları, birer gün arayla da 4 gün yedek kayıtları olsa yeterli.
1 Ağustos’tan 9 Eylül’e kadar kayıtların sürmesi hem veliyi, hem okul yönetimlerini yoruyor.
Bu sistemlerle her yıl oynamanın ne faydası var bilmiyorum.
Sayın GÜÇLÜ, bugünkü yazınızı okuyunca ben de içimi sizlere dökme ihtiyacı duydum. Malum devlet memuruyum, ismimin gizli tutulmasını yazmama gerek var mı bilmem. Size güvenmesem yazmazdım zaten...”

Bir başka anormal durum!
“Bir öğrencim asilden İstanbul Anadolu Lisesi’ni kazandı ve oraya kaydını yaptırdı. 1. yedek yerleştirmede de Üsküdar Ahmet Keleşoğlu Anadolu Lisesi’ne kayıt yaptırmaya hak kazandı. Bu arada öğrencim, İstanbul Anadolu Lisesi’nden diplomasını alıp kaydını St. Pulcherie Fransız Lisesi’ne yaptırdı. Şu anda öğrencim 2. yerleştirmede hâlâ İstanbul Anadolu Lisesi’nde kayıtlı gözükmektedir.
Bu da şu hatayı göstermektedir. Kaydını aldırdığı halde öğrencim ilk yerleştirmede kazandığı okula kayıtlı gözükmektedir. Halbuki öğrencim bir özel okula kayıtlıdır. Okul diplomasını geri verdiği öğrencinin kaydını neden sistemden silmemiş ya da silememiştir?
İstanbul’daki yabancı özel okullara yaklaşık 400 kayıt olmasına rağmen anadolu liselerinde açık sayısı sınırlı sayıda azalmıştır. (2096’dan 2023’e inmiştir.)”
Özetin özeti: Şu anda milyonlarca velinin yaz tatili, kayıtlar nedeniyle zehir olmuş durumda. Umurunda olan var mı?.. 

(Abbas Güçlü )

MEB, 2013-2014 Eğitim-Öğretim Yılı Takvimi

Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı imzasıyla yayımlanan genelgede, 2013-2014 eğitim-öğretim yılına ait çalışma takviminin, ilgili yönetmelikler doğrultusunda yeniden düzenlendiği belirtildi.
Buna göre, okul öncesi ve ilkokul birinci sınıf öğrencileri için birinci yarı yıl 9 Eylül'de başlayacak. Öğrenciler 13 Eylül'e kadar eğitim ve öğretime hazırlanacak.
Birinci yarı yıl, 16 Eylül 2014 Pazartesi'den, 24 Ocak 2014 Cuma'ya kadar sürecek.
Yarı yıl tatili, 27 Ocak-7 Şubat 2014'te yapılacak.
İkinci dönemin ilk dersi 10 Şubat'ta görülecek. 2013-2014 eğitim-öğretim sezonu 13 Haziran'da tamamlanacak.
2014-2015 eğitim-öğretim yılı ise 15 Eylül 2014 Pazartesi günü başlayacak.

GENEL ve ÇOCUĞUN GELİŞİMİ İLE İLGİLİ AMAÇLARI

VELİ TOPLANTISINDA MUHAKKAK VELİLERE BİLGİLENMELERİ AMAÇLI ANLATILMASI GEREKEN BİR KONUDUR.

Okul Öncesi Eğitimin Amaçları

Okul öncesi eğitim kurumlarının, çocuk gelişimi üzerinde benimsedikleri amaçlar;

A ) GENEL AMAÇLAR

- Çocukların fiziksel, zihinsel, duygusal ve sosyal gelişimine,uyarıcı ve sağlıklı çevre koşullarının sağlanmasına yardımcı olmak Kişilik gelişimlerini eğitimin temel hedefleri doğrultusunda güçlendirmek ve yönlendirmek,

- İlk okula hazırlık; Çocukları okul yaşamının sosyal ve zihinsel yönden hazır oluşlarını cevap verecek bilgi beceri ve tavırla sahip kılmak,

- Özellikle sosyo-ekonomik düzeyi düşük ailelerden zedeleyici koşullardan gelen çocukların ekonomik, sosyal ve kültürel yoksulluklarının olumsuz etkilerini ortak bir yetişme ortamı içinde okul aile birliğinde kaynaklanan koruyucu önlemlerle gidermek yada hafifletmek,

- Ana-babanın kapsamına alınan planlamalarla onların, çocuk yetiştirme ile ilgili eğitimsel görüşlerini etkilemek ve bu konu ile ilgili beceri, tavır ve alışkanlıklarını yönlendirmek


B )ÇOCUĞUN GELİŞİMİ İLE İLGİLİ AMAÇLARI


- Çocuğun fiziksel ve zihinsel gelişiminde etkinlik sağlamak;

- Fiziksel ihtiyacın karşılanması ve sağlığının korunması,

- Çocuğa fiziksel bir yapının tanımlanması için gerekli uyarıcı ortamın sunulması,

- Fiziksel yapının etkin bir biçimde kullanılması,

- Kas gelişiminin sağlanması

- Çocukta duygusal güveni sağlamak;

- Etkin bir sevgi anlayışının yaratılması,

- Çocukta kendine karşı olumlu bir tavrın geliştirilmesi

- Çocuğun sağlıklı sosyalleşme süreci içinde gelişmesine olanak sağlamak;

- Gurupla çalışma ve gurup içi sağlıklı etkileşim olanaklarının sunulması,

- Sosyal çevrenin tanınması için gerekli etkinliklerin düzenlenmesi,

- Kültürel değerlerin özümlenmesi ve değerlendirilmesine olanak sağlaması,
sosyal uyum sağlaması,

- Temel alışkanlıkların kazandırılması

- Çocuğun sağlıklı kişilik değişikliğine olanak tanımak;

- Benlik kavramının gelişmesi,

- Kendini anlatma, açığa vurma olanaklarının sağlanması,

- Bağımsızlığın geliştirilmesi,

- Öz denetim sağlanması,

- Çocukta öğrenme becerisini geliştirmek;

- Uyarıcı çevre koşullarının sunulması,

- Akıl yürütme yeteneğinin genişletmesi,

- Yaratıcılığın geliştirilmesi,

- Dilin zenginleştirilmesi,

- Çocuğu okul yaşamına hazırlamak;

- Okul yaşamı için gerekli sosyal becerilerin elde edilmesini sağlar,

- Etkin öğrencilik için zihinsel olgunluk seviyesin elde edilmesine olanak sağlaması

- Okul öncesi eğitimin sağlanması;

- Çocuk eğitimi düşünürlerin yapıtlarına rastlanmaktadır ki; bu dönemde toplumun sadece seçkin bir eğitime verdiği önemle daha sonraki yıllarında çocuğun keşfedilen yeteneğine uygun olarak özel okullara yada askeri kışlalara gönderilmesi uygun görülürdü Bireyin fiziki ve estetik yönden bir bütün olarak yetiştirilmesi ve düşüncenin geliştirilmesi temel görüş olarak benimsenmesidir Orta çağ döneminde çocuk 6-7 yaşlarına gelince sosyal yaşamdan uzak tutulmuş, duygu ve düşünceleri genellikle önemsenmiş bu yaşta ise küçük çapta bir yetişkin olarak ele alınmıştır .

AİLE KATILIMINI ENGELLEYEN FAKTÖRLER

AİLE KATILIMINI ENGELLEYEN FAKTÖRLER
Aile katılımını engelleyen faktörleri tespit etmek için yapılan çalışmalar sonucunda'
Öğretmenlerin;
• Aile katılımı etkinliklerini planlamanın çok zaman aldığına inanmaları,
• Aileleri programa katılımları için nasıl teşvik edeceklerini bilmemeleri,
• Katılım programım nasıl yürüteceklerini bilmemeleri,
• Ailelerin kendi sınırlılıklarını aşacaklarını ve bunun karışıklığa yol aça¬cağını düşünmeleri,
• Ailelerin önemli bilgileri arkadaşlarına aktarıp kendilerini zor durumda bırakacaklarına inanmaları (Katz, 1986, s. 99 ),
• Hem ailelerde hem de öğretmenlerde görülen iş stresi,
• Ailelerin öğretmen ve çocuk arasındaki ilişkiyi kıskanması (Catron, 1993, s. 49),
• Okulun bürokrasisi (ailelere göre) (Katz, 1986, s.99) olduğu bulunmuştur.
Ensari ve Zembat'ın 1996 yılında yapmış oldukları bir araştırmanın sonuç¬larına göre;
• Ailelere göre yöneticilerin (olumsuz) tutumları,
• Yöneticilere göre ailelerin işbirliğine karşı ilgisizlikleri,
• Zaman yetersizliği,
• Ekonomik koşullar,
• İletişim bozukluğu aile katılımını engelleyen faktörler arasındadır

KURUMSAL OKUL ÖNCESİ EĞİTİME AİLENİN KATILIMI

KURUMSAL OKUL ÖNCESİ EĞİTİME AİLENİN KATILIMI
Çocuk eğitiminin öneminin artmasıyla birlikte evde de nitelikli bir eğitim verilmesi gerektiği bilincine varılmıştır. Çocuğun öğrenmesinin büyük mik¬tarının yaşamının ilk yıllarında daha hızlı olduğunu kanıtlayan pek çok araştır¬ma vardır. Aileyi okul öncesi eğitim programının bir parçası haline getirmek, çocukların gelişimi açısından üzerinde durulan önemli bir konu haline gelmiştir (Seçkin-Koç, 1997, s.5).
Çocuğun yakın çevresi onun gelişiminde ve bakımında önemli rol oynar. Ço¬cuğa sağlanan yakın çevrenin etkin olabilmesi, aile üyelerinin tutum ve davra¬nışlarına bağlıdır.
Aile her dönemde çocuğun gelişimi ve eğitiminden sorumlu olmuştur. Ancak bu rol, geleneksel toplumlarda, sanayi toplumlarına göre daha yoğun ve yaygın bir biçimde görülür. Geleneksel aile modelinde bir taraftan toplumun değer normlarını, diğer taraftan da bilgi ve becerileri öğreterek çocuk yaşama hazırla¬nırdı. Bilim ve teknolojinin etkisi altında ortaya çıkan hızlı toplumsal değişme¬ler aile sisteminde, aile üyelerinin rol ve işlevlerinde de önemli değişmelere yol açmıştır. Böylelikle ailenin, içinde eğitim de olmak üzere bazı temel işlevle¬rinden bir çoğunu başka toplumsal kurumlar üstlenmiştir. Çocuğun eğitiminde sorumluluğu bulunan okul kurumunun varlığı giderek gelişmesine karşılık, bu durum ailenin yeni sorumluluklar üstlenmesini de beraberinde getirmiştir. Bu konuda ortaya çıkan en önemli sorumluluk da çocukların eğitiminde okul ile sıkı bir işbirliği içinde olma sorumluluğudur (Yılmaz, 1994, s.7).
Kaçınılmaz olarak anne-baba-çocuk ilişkisi öğretmen-çocuk ilişkisinden
daha yakıp ve güvenlidir. Çocuk, anne-babasına güvenli bir ev ortamı ve sürek¬li bir sevgi ve sıcaklık sağlayıcı kişiler olarak bakmaktadır. Çocukların öğret¬menleri sınıfta sıcak ve sempatik olmak ve bazen anne-baba rolünü oynamak zorundadır. Öğretmenin tutumu farklı olmalıdır. Anne-baba rolü kabul edilmeyi vurgular, öğretmenin rolü ise objektifliği gerektirir. Roller arasındaki önemli farklılıklar ailelerin, ev-okul öğrenim programlarında yer aldıklarında gözardı edilmemelidir (Chazan-Laing-Harper, 1987, s. 160-161).
Farklı kültür zeminine sahip, farklı çocuk yetiştirme tarzlarını benimseyen anne-babaya bu konuda en büyük destek öğretmenler ve okuldur. Öğretmenler ve anne-baba arasında anlayışlı bir zeminde oluşan olumlu ve aktif bir iletişim, çocuğu ilk eğitim dönemi için en uygun öğrenim ve eğitim ortamını oluşturur. Ailelerin daha okul öncesi dönemden başlayarak eğitim programına aktif olarak katılımı, çocuğun çeşitli öğrenmeleri üzerinde çok olumlu ve kalıcı etkiler yaratır (Kuşin, 1991, s.74).
Görüldüğü gibi ailenin öğrettikleri ve yakın çevreden alınan bilgiler, çocuğun r yaşamını önemli ölçüde etkiler. Bununla birlikte çocuk için gerekli olan en etkin ^ eğitim aile ve öğretmenin birlikte çalışmasıyla gerçekleşir (İsmen-Yıldız, 1996, s.30). Çünkü aileleri bilinçlendirmek, onlara çocuklarının eğitiminin bir parçası olduklarını hissettirmek ve kendilerine güvenmelerini sağlayarak çocuklarıyla birlikte bu eğitimin içine almak gerekir (Bergman, 1990, s. 12 ).
Catron'a göre ise, erken çocukluk programına ailelerin katılımı çocuklar, aileler ve programın gereklerinin karşılanmasına yardımcı olur. Çocuklar farklı meslek gruplarına, kültürel geçmiş ve fikirlere sahip geniş bir yetişkin grubuyla ilişkiye girme şansı bulurlar. Ailelerin programdaki çeşitli etkinliklere katıldık¬ları zaman çocuklar kendilerini daha güvenli ve destekleyici bir ortamda hissederler. Çalışan anne-babalar katılımları için fırsat ve teşvik doğduğunda çocuklarına daha fazla zaman ayırabilir, kendilerini dinleyen öğretmenlerden çocuklarıyla ilgili bilgi alışverişi yapar, çocuk bakımı sorunları ile ilgili öneriler alırlar. Böylece anne-baba rolleri teşvik edilerek desteklenmiş olurlar. Prog¬ramda diğer ailelerle iletişim ve etkileşim fırsatları olduğunda da aileler için destek ve teşvik oluşur (Catron, 1993, s.48).
Katılımın Sağlanması
Aile katılımının sağlanması kurum açısından önemli bir gelişmedir.Kurum amaçlan doğrultusunda ailelerin ne yapabileceklerini çok iyi planlamalıdır. Katılıma başlanmadan önce, somlar hazırlanarak ön araştırmanın yapılması katı¬lımın tam ve doğru olarak planlanmasını sağlar (Edwards-Knight, 1996, s. 112-. 118).
Ailelerle çalışmak önceden saptanmış olan işbirliğinin temellerine bağlıdır. Eğer aileler ve öğretmenler birbirlerine karşı saygılı davranırlar, herkesin ayrı ve farklı önemli yetenekleri olduğunu kabul ederse çocukların öğrenimlerini ve düşüncelerini temelden destekleyebilirler (Nutbrown, 1994, s. 140).
Morrîson a göre aile katılımının 3 boyutu
1- Görev Yönelimi: Aile katılımını sağlamada en ortak ve geleneksel yol görev yönelimidir. Bu boyut, okul veya sınıf programım desteklemek için belli gö¬revleri yerine getirmeyi hedeflemelidir. Burada, öğretmenler ve idare, ailelerin öğretmen, yardımcı, sayman, gezi sorumlusu ve muhasebe yardımcıları olarak katılımlarım sağlamaya çalışırlar./Bu yol çoğu öğretmenin ideal bulduğu katılım türüdür. Aile katılımı dendiği zaman akla gelen, en çok kullanılan yöntemdir.
2- Süreç Yönelimi: Süreç yöneliminde, aile okulun çalışmasında önemli olan belli etkinliklere katılmaya teşvik edilir; müfredat programının düzenlenmesi, kitap seçimi ve incelemesi, komitelere üyelik, öğretmen seçimi gibi... Profesyonel eğitimcilerin bazen bu sorumlulukları ailelerle paylaşmada isteksiz olması, ailelerin uzun hazırlanma ve desteğini gerektiren bir katılım türü olması nedeniyle süreç yönelimi yaygın olarak kullanılmamaktadır.
3- Gelişimci Yönelim: Ailelere kendileri, okul, çocuklar ve diğer ailelere yarar sağlayacak, aynı zamanda da aile katılımını arttıracak yeteneklerin ge¬liştirilmesinde yardım eder (Morrison, 1988, s.419 ).
Adams'a göre ise, ailelerle özel aktiviteler, etkinlikler, partiler, piknikler düzenlenebilir. Anne-babalarla karşılıklı görüşmeler ayarlanabilir, Bu görüşmelerdeki konuşmalar özellikle çocuğun üzerinde yoğunlaşır, ancak ailenin ihti¬yaçları ile de ilgilenmek gerekir. Bunların yanı sıra sınıf aktivitelerinden haber¬dar etmek için broşürler vermek, çocuğun sınıfta yaptıklarını gösteren video ka¬setleri izletmek, ayrıca çocuğun çalışmalarını ve bu çalışmaların içeriğini arkalarına kısa notlar ekleyerek eve göndermek aile katılımını kolaylaştırır (Adams, 1989, s.2).
Katılımın Bir Boyutu Olarak Okul-Aile İşbirliği
Günümüz toplumlarında okul, artık yalnızca bilgi aktaran bir kurum değildir. Bugün okul bir yönden çocuk ve gençlerin hayata hazırlanmalarında ve sosyal¬leşme sürecinde önemli rol oynarken, aynı zamanda anne-babaların eğitimi ko¬nusunda da yardımcı olmak zorundadır. Eğitimdeki devamlılık ilkesi göz önünde bulundurulduğunda, okulun çocuk, genç ve yetişkini eğitme rollerine, aile ile işbirliği boyutunun da katılması, önemli bir noktadır.
Her çocuk, okula geldiği zaman, yetiştiği aile ortamından izler taşır. Okul eğitim-öğretim görevini yerine getirirken aile ortamının çocuk üzerindeki etki¬lerine dayanmak ve onlardan hareket etmek zorundadır. Aile ortamının çocuk üzerindeki etkisi, okulun eğitim anlayışına çok uygun olabilir ya da tanı tersi, okul tarafından istenmeyen türde olabilir. Bu durumda amacı, "çocuğun çok yönlü eğitimi ve öğretimini" güçlendirmek olan okulun, bu işlevini yerine geti¬rebilmesi için gerekli önlemleri alması gerekir. Aslında ailenin asıl istediği "çocuğun en iyi şekilde yetiştirilmesidir". Bir başka ifade ile aile de okul da aynı hedef için, çaba harcamaktadır. Oysa "Eğitim Sürekliliği" ilkesi, çocuğun evde aldığı eğitimle okulda aldığı eğitimin uygunluğu halinde, sonucun daha iyi ola¬cağı yönündedir.
Okul-aile işbirliği boyutunda dikkat edilmesi gereken önemli nokta ; ailelerin okulla yapacağı işbirliğinin ve okulun imkanlarını geliştirme yolunda harcaya¬cakları maddi ve manevi çabaların, sınıftaki öğretmenin işine veya okulun işle¬yişine müdahale etme şekline dönüşmemesidir. Bu konuda, özellikle yönetici ve öğretmenlerin aile ile kuracakları ilişkileri çok iyi ayarlamaları gerekmektedir.
Okulla işbirliği yapmak başka, okulun işleyişine müdahale etmek başka şeydir. Genelde yapılan araştırmalar; her iki tarafın da görevlerinin sınırlarını, ne yapacaklarını bilmeleri halinde önemli sorunların ortaya çıkmadığı yönündedir

OKUL ÖNCESİ EĞİTİMDE OKUL ÖĞRETMEN VE AİLE İŞBİRLİĞİ NASIL OLMALI?

OKUL ÖNCESİ EĞİTİMDE OKUL ÖĞRETMEN VE AİLE İŞBİRLİĞİ NASIL OLMALI?

Çocukların geleceğini belirleyecek olan toplumsal ve ahlaki değerlerin akta¬rılması, yaşamın ilk yıllarında başlar . Temel bilgi ve beceriler bu dönemde ka¬zanılır. 3-6 yaş çocuklarının eğitimin gerçekleştiren okul öncesi eğitim kurumu¬nu, annenin yokluğunu giderecek bir kurum olarak değil, annenin tek başına ço¬cuğun üzerindeki ilk yıllardaki rolüne katkıda bulunan ve bu rolü yaygınlaştıran bir kurum olarak değerlendirmek gerekir. Anaokulu kurum olarak ailenin dışına atılan ilk adım olarak düşünülmelidir. Anaokulu, çocuğa bilgi aktarmaktan çok, çocuğun içinde var olan yeteneklerin serpilip gelişmesine yardımcı olur. Çocuk anaokulunda en iyi oyun ortamını bulur, işbirliğini geliştirir, yaşıtlarıyla ilişkiye girerek birlikte yaşamayı öğrenir. Ayrıca çocukları ilkokula hazırlayan birer ku¬ruluş niteliğinde olmaları anaokullarmm önemini daha da artırmaktadır. Araştır¬malar, okulöncesi kurumda eğitim görerek ilkokula başlayan çocukların, diğer¬lerine göre daha katılımcı, girişken ve uyumlu olduğunu göstermektedir. İşte bu nedenlerden dolayi, annesi çalışsın ya da çalışmasın her çocuğun okulöncesi eği¬time ihtiyacı vardır. Sağlıklı bir gelişim için, 3 - 6 yaş arası, bir okul öncesi eği¬tim kurumunda eğitim gereklidir. (Yavuzer, 1996; Oğuzkan ve Oral, 1992).
Evet eğitim gereklidir, ancak nasıl bir eğitim? Salt çocuğu içine alan bir eğitim? Okul öncesi eğitimi; planlı ve programlı yapıldığında bir eğitim sürecidir Eğer verilen eğitimin evde de devam etmesi amaçlanıyor ise; okulöncesi eğitim programı hazırlanırken sadece çocuk değil, çocuğun ailesi de bu programın içinde düşünülmelidir. Son yıllarda okulöncesi eğitim hedefleri saptanırken sadece çocuğu değil aiIeyi de hedef alınanın gerekliliği vurgulanmaya bağlanmıştır. Za¬ten bu durum 15. Milli Eğitim Şura'sında alınan 'Aile Katılım Programları' ve 'Ana Baba Okulları' yaygınlaştırılmalı kararı ile de belirtilmiştir. Çünkü aile ço¬cuğun hayalının her alanında ayrıcalıklı bir yere sahiptir.
Küçük çocuklar bütünsel olarak ailelerine bağlıdırlar. Çocuğun ailesinin öne¬mi kavranmadıkça ve ailelerle verimli çalışılacak stratejiler geliştirmedikçe programlar çocukların gereksinimlerini karşılayamaz. Kurumlarla aileler arasın¬daki bütün bilgi alışverişi, ebeveynlerin çocuklarının yaşamlarındaki en önemli etki olduğu kavramına dayanmalıdır (Bredekamp, 1987). Nitelikli bir kurum,. çocuğun yaşamında ailenin ne denli önemli yer tuttuğunu bilir. Programını aileye sadece çocuğu ile ilgili bilgilerin anlatıldığı değil, ailenin de içinde olduğu ve katkıda bulunabileceği bir biçimde düzenler (NAEYC, 1983).
Ancak böyle bir düzenleme ile çocukların dünyaları 'ev' ve 'okul' diye adlan¬dırılan birbiriyle ilişkisiz ikiye bölünmüş mekanlar olmaktan çıkarak, uyumlu ve tutarlı bir bütünlük hissetmelerine olanak sağlayacaktır (Hendrick, 1991). Bu du¬rum çocuk için okul ile ailenin hatta çevrenin işbirliği ve ortaklık içerisine gir¬melerini zorunlu kılmaktadır.
Eğer eğitimciler çocukları sadece bir öğrenci gibi görür ise, aileyi de okuldan ayrı bir birey olarak görebilirler. Bu durum, aileden bekleneni yapması yani oku¬la giden çocuğun eğitimini okula bırakması demektir. Eğer eğitimciler öğrenci¬lerini çocuk olarak görür ise, hem ailesini hem çevreyi okul ile birlikte çocukla¬rın gelişimi ve eğitimi için ortak, işbirlikçi olarak görürler. Ortaklar sorumluluk alarak, ilgi göstererek ve paylaşarak, çocuklar için birlikte çalışıp daha iyi prog¬ram ve fırsatlar yaratabilirler. Okul-aile ve çevre işbirliğini geliştirmek için bir¬çok sebep vardır. Bunlar; okul programını ve havasını geliştirmek, aile desteği ve hizmetini sağlamak, ebeveyn liderliğini ve becerilerini artırmak, çevrede ve okulda diğer ailelerle iletişim sağlamak ve öğretmenlere çalışmalarında yardım¬da bulunmaktadır. Bütün bunlardan amaçlanan, işbirliği yaratılmasının ana sebe¬bi; çocukların okulda ve ilerki yaşamlarında başarılı olmaların sağlamaktır (Epstein, 1995). Bazı okullarda hala, 'aileler yapması gereken işleri yaparsa biz de kendi işimizi yaparız' diyen bazı aileler vardır. Bu sözler işbirliği kurmayı red¬deden sözcüklerdir. Diğer taraftan bazı eğitimciler 'aile ve çevre desteği olmak¬sızın çalışmalarımı yapamam', bazı ebeveynler ise 'çocuğuma yardımcı olmam için okulda neler yapıldığını bilmeye gerçekten gereksinim duyuyorum' demek¬tedirler. Bu sözler ise katılımcı olacak, işbirliğine davet edici sözcüklerdir. Tüm bu söylenenler okul ve aile için eğitimsel gelişmenin -yükselmesindeki etkenlerdir (Epstein, 1995). Akademik olarak çocuğa mükemmel fırsatlar veren ancak ai¬leleri önemsemeyen okulların olabileceği gibi, aileleri önemseyen, onları prog¬ramına dahil eden ancak akademik becerileri mükemmel olarak sunamayan okullar da olabilir. Okulda verilecek eğitimin yararlı olabilmesi için öncelikle ai¬leleri önemseyerek onlarla olumlu iletişim içine girilmesi gerekmektedir. Aile¬lerle olumlu iletişim sağlama biranda gerçekleşmeyip, her ailede farklı sürede gerçekleşebilir.
Okulöncesi eğitime anne-babanın katılabilmesi için öncelikli olarak, okul ta¬rafından onların program hakkında bilgilendirilmeleri, hatta yazılı olarak prog¬ramın verilmesi gerekmektedir. Bu tip bilgiler çocuklar için mümkün olan en iyi düzenleme ve uygulama hakkında bilinçli bir karar vermede aileleri güçlendire¬cektir. Program hakkında verilen yazılı bilgiler aile ve okul arasında iyi bir ileti¬şim ve anlaşma için sağlam bir temel oluşturur.
Okul ve aileler karşılıklı olarak zorlukları en aza indirmek için hem evde hem de okulda çocuk yetiştirme uygulamaları hakkında bilgi alışverişinde bulunma¬lıdırlar. Çocuk anaokulundaki programa başlar başlamaz artık anne-babada ister istemez içindedir. Bu noktada öğretmenler anne-baba ile bilgilerini paylaşırlarsa, okulda sağlanan uygun eğitim ortamının evde de sönmeye uğramadan devamını sağlamış olurlar. Diğer yandan da anne-babanın çocuk eğitimi konusunda karşı¬laştıkları zorluklara ve onların kaygılarına birlikte çözüm ararlar. Uzun vadede bakıldığında çocuk eğitiminin sorumluluğunu daha yoğun olarak anne-baba ta¬şımaktadır. Onların daha okulöncesi dönemden başlayarak eğitim programına ak¬tif olarak katılımı, çocuğun çeşitli öğrenmeleri üzerinde de çok olumlu ve kalıcı etkiler yaratmaktadır.(Bredekamp, 1987; Kurşin,1991).
Nitelikli bir okul; ailenin her isteğine teslim olmamalı, ancak çocuğun yaşa¬mındaki en önemli olgu olan aileyi anlamalı, saygı duymalı ve iyi bir iletişim kurmak için çaba sarfetmelidir.
Aileler, okullarda her zaman kibarca karşılanmalıdır. Ebeveynler ve diğer ai¬le üyeleri, çalışan ve çok az boş zamanı olanları dikkate alınmak suretiyle çeşit¬li şekillerde programda aktif görev almaya teşvik edilmelidir.
Çocukları etkileyen günlük_olayları paylaşmak için yazılı veya sözlü iletişim sistemi kurularak uygulanmalıdır. Çocuğun fiziksel ve duygusal durumundaki değişiklikler düzenli bir şekilde rapor edilmelidir. Bu tip bilgi alışveriş sistemle¬ri çocuklar hakkındaki önemli bilgileri ailelerine bildirmeye yardım eder. Ailele¬ri de çocukları hakkında bilgi vermek için olumlu bir iletişim kurmaya teşvik eder.

Yılda en az bir kez, evde ve okulda çocukların gelişimlerini, başarılarını ve¬ya karşılaştıkları zorlukları tartışmak için konferanslar düzenlenmelidir. Konferanslar günlük bilgi alışverişinin yerini tutmaz ancak, çocukların gelişimini de¬rinlemesine tartışma, ailelere soru sorma, düşüncelerini açıklama ya da program hakkında önerilerini anlatma olanakları sağlar. Ayrıca aileler okulun uyguladığı program hakkında; telefon, bülten, mektup, düzenli bilgi notları ile bilgilendirilmelidirler (Bredekamp, 1987; NAEYC, 1983).


  OKUL ÖNCESİ EĞİTİMDE OKUL ÖĞRETMEN VE AİLE İŞBİRLİĞİ NASIL OLMALI?

Çocukların geleceğini belirleyecek olan toplumsal ve ahlaki değerlerin akta¬rılması, yaşamın ilk yıllarında başlar . Temel bilgi ve beceriler bu dönemde ka¬zanılır. 3-6 yaş çocuklarının eğitimin gerçekleştiren okul öncesi eğitim kurumu¬nu, annenin yokluğunu giderecek bir kurum olarak değil, annenin tek başına ço¬cuğun üzerindeki ilk yıllardaki rolüne katkıda bulunan ve bu rolü yaygınlaştıran bir kurum olarak değerlendirmek gerekir. Anaokulu kurum olarak ailenin dışına atılan ilk adım olarak düşünülmelidir. Anaokulu, çocuğa bilgi aktarmaktan çok, çocuğun içinde var olan yeteneklerin serpilip gelişmesine yardımcı olur. Çocuk anaokulunda en iyi oyun ortamını bulur, işbirliğini geliştirir, yaşıtlarıyla ilişkiye girerek birlikte yaşamayı öğrenir. Ayrıca çocukları ilkokula hazırlayan birer ku¬ruluş niteliğinde olmaları anaokullarmm önemini daha da artırmaktadır. Araştır¬malar, okulöncesi kurumda eğitim görerek ilkokula başlayan çocukların, diğer¬lerine göre daha katılımcı, girişken ve uyumlu olduğunu göstermektedir. İşte bu nedenlerden dolayi, annesi çalışsın ya da çalışmasın her çocuğun okulöncesi eği¬time ihtiyacı vardır. Sağlıklı bir gelişim için, 3 - 6 yaş arası, bir okul öncesi eği¬tim kurumunda eğitim gereklidir. (Yavuzer, 1996; Oğuzkan ve Oral, 1992).
Evet eğitim gereklidir, ancak nasıl bir eğitim? Salt çocuğu içine alan bir eğitim? Okul öncesi eğitimi; planlı ve programlı yapıldığında bir eğitim sürecidir Eğer verilen eğitimin evde de devam etmesi amaçlanıyor ise; okulöncesi eğitim programı hazırlanırken sadece çocuk değil, çocuğun ailesi de bu programın içinde düşünülmelidir. Son yıllarda okulöncesi eğitim hedefleri saptanırken sadece çocuğu değil aiIeyi de hedef alınanın gerekliliği vurgulanmaya bağlanmıştır. Za¬ten bu durum 15. Milli Eğitim Şura'sında alınan 'Aile Katılım Programları' ve 'Ana Baba Okulları' yaygınlaştırılmalı kararı ile de belirtilmiştir. Çünkü aile ço¬cuğun hayalının her alanında ayrıcalıklı bir yere sahiptir.
Küçük çocuklar bütünsel olarak ailelerine bağlıdırlar. Çocuğun ailesinin öne¬mi kavranmadıkça ve ailelerle verimli çalışılacak stratejiler geliştirmedikçe programlar çocukların gereksinimlerini karşılayamaz. Kurumlarla aileler arasın¬daki bütün bilgi alışverişi, ebeveynlerin çocuklarının yaşamlarındaki en önemli etki olduğu kavramına dayanmalıdır (Bredekamp, 1987). Nitelikli bir kurum,. çocuğun yaşamında ailenin ne denli önemli yer tuttuğunu bilir. Programını aileye sadece çocuğu ile ilgili bilgilerin anlatıldığı değil, ailenin de içinde olduğu ve katkıda bulunabileceği bir biçimde düzenler (NAEYC, 1983).
Ancak böyle bir düzenleme ile çocukların dünyaları 'ev' ve 'okul' diye adlan¬dırılan birbiriyle ilişkisiz ikiye bölünmüş mekanlar olmaktan çıkarak, uyumlu ve tutarlı bir bütünlük hissetmelerine olanak sağlayacaktır (Hendrick, 1991). Bu du¬rum çocuk için okul ile ailenin hatta çevrenin işbirliği ve ortaklık içerisine gir¬melerini zorunlu kılmaktadır.
Eğer eğitimciler çocukları sadece bir öğrenci gibi görür ise, aileyi de okuldan ayrı bir birey olarak görebilirler. Bu durum, aileden bekleneni yapması yani oku¬la giden çocuğun eğitimini okula bırakması demektir. Eğer eğitimciler öğrenci¬lerini çocuk olarak görür ise, hem ailesini hem çevreyi okul ile birlikte çocukla¬rın gelişimi ve eğitimi için ortak, işbirlikçi olarak görürler. Ortaklar sorumluluk alarak, ilgi göstererek ve paylaşarak, çocuklar için birlikte çalışıp daha iyi prog¬ram ve fırsatlar yaratabilirler. Okul-aile ve çevre işbirliğini geliştirmek için bir¬çok sebep vardır. Bunlar; okul programını ve havasını geliştirmek, aile desteği ve hizmetini sağlamak, ebeveyn liderliğini ve becerilerini artırmak, çevrede ve okulda diğer ailelerle iletişim sağlamak ve öğretmenlere çalışmalarında yardım¬da bulunmaktadır. Bütün bunlardan amaçlanan, işbirliği yaratılmasının ana sebe¬bi; çocukların okulda ve ilerki yaşamlarında başarılı olmaların sağlamaktır (Epstein, 1995). Bazı okullarda hala, 'aileler yapması gereken işleri yaparsa biz de kendi işimizi yaparız' diyen bazı aileler vardır. Bu sözler işbirliği kurmayı red¬deden sözcüklerdir. Diğer taraftan bazı eğitimciler 'aile ve çevre desteği olmak¬sızın çalışmalarımı yapamam', bazı ebeveynler ise 'çocuğuma yardımcı olmam için okulda neler yapıldığını bilmeye gerçekten gereksinim duyuyorum' demek¬tedirler. Bu sözler ise katılımcı olacak, işbirliğine davet edici sözcüklerdir. Tüm bu söylenenler okul ve aile için eğitimsel gelişmenin -yükselmesindeki etkenlerdir (Epstein, 1995). Akademik olarak çocuğa mükemmel fırsatlar veren ancak ai¬leleri önemsemeyen okulların olabileceği gibi, aileleri önemseyen, onları prog¬ramına dahil eden ancak akademik becerileri mükemmel olarak sunamayan okullar da olabilir. Okulda verilecek eğitimin yararlı olabilmesi için öncelikle ai¬leleri önemseyerek onlarla olumlu iletişim içine girilmesi gerekmektedir. Aile¬lerle olumlu iletişim sağlama biranda gerçekleşmeyip, her ailede farklı sürede gerçekleşebilir.
Okulöncesi eğitime anne-babanın katılabilmesi için öncelikli olarak, okul ta¬rafından onların program hakkında bilgilendirilmeleri, hatta yazılı olarak prog¬ramın verilmesi gerekmektedir. Bu tip bilgiler çocuklar için mümkün olan en iyi düzenleme ve uygulama hakkında bilinçli bir karar vermede aileleri güçlendire¬cektir. Program hakkında verilen yazılı bilgiler aile ve okul arasında iyi bir ileti¬şim ve anlaşma için sağlam bir temel oluşturur.
Okul ve aileler karşılıklı olarak zorlukları en aza indirmek için hem evde hem de okulda çocuk yetiştirme uygulamaları hakkında bilgi alışverişinde bulunma¬lıdırlar. Çocuk anaokulundaki programa başlar başlamaz artık anne-babada ister istemez içindedir. Bu noktada öğretmenler anne-baba ile bilgilerini paylaşırlarsa, okulda sağlanan uygun eğitim ortamının evde de sönmeye uğramadan devamını sağlamış olurlar. Diğer yandan da anne-babanın çocuk eğitimi konusunda karşı¬laştıkları zorluklara ve onların kaygılarına birlikte çözüm ararlar. Uzun vadede bakıldığında çocuk eğitiminin sorumluluğunu daha yoğun olarak anne-baba ta¬şımaktadır. Onların daha okulöncesi dönemden başlayarak eğitim programına ak¬tif olarak katılımı, çocuğun çeşitli öğrenmeleri üzerinde de çok olumlu ve kalıcı etkiler yaratmaktadır.(Bredekamp, 1987; Kurşin,1991).
Nitelikli bir okul; ailenin her isteğine teslim olmamalı, ancak çocuğun yaşa¬mındaki en önemli olgu olan aileyi anlamalı, saygı duymalı ve iyi bir iletişim kurmak için çaba sarfetmelidir.
Aileler, okullarda her zaman kibarca karşılanmalıdır. Ebeveynler ve diğer ai¬le üyeleri, çalışan ve çok az boş zamanı olanları dikkate alınmak suretiyle çeşit¬li şekillerde programda aktif görev almaya teşvik edilmelidir.
Çocukları etkileyen günlük_olayları paylaşmak için yazılı veya sözlü iletişim sistemi kurularak uygulanmalıdır. Çocuğun fiziksel ve duygusal durumundaki değişiklikler düzenli bir şekilde rapor edilmelidir. Bu tip bilgi alışveriş sistemle¬ri çocuklar hakkındaki önemli bilgileri ailelerine bildirmeye yardım eder. Ailele¬ri de çocukları hakkında bilgi vermek için olumlu bir iletişim kurmaya teşvik eder.

Yılda en az bir kez, evde ve okulda çocukların gelişimlerini, başarılarını ve¬ya karşılaştıkları zorlukları tartışmak için konferanslar düzenlenmelidir. Konferanslar günlük bilgi alışverişinin yerini tutmaz ancak, çocukların gelişimini de¬rinlemesine tartışma, ailelere soru sorma, düşüncelerini açıklama ya da program hakkında önerilerini anlatma olanakları sağlar. Ayrıca aileler okulun uyguladığı program hakkında; telefon, bülten, mektup, düzenli bilgi notları ile bilgilendirilmelidirler

17 Mayıs 2013 Cuma

AÇEV-ANNE ÇOCUK EĞİTİM VAKFI

AÇEV-HAKKINDA

İyi bir geleceği hazırlamaya erken çocukluk çağında başlıyor ve güvenilir yarınlar için çalışıyoruz...
Erken yaş dönemi çocuğun en hızlı geliştiği ve öğrendiği bir dönem. Bu nedenle biz de AÇEV olarak her çocuğu erken yaşlardan başlayarak potansiyelinin en üst seviyesine erişmesi için eğitim yoluyla desteklemeyi hedefliyoruz.
1993 yılında kuruluşumuzdan bu yana, ihtiyaç sahibi çocuklara ve ailelerine yönelik tüm eğitimlerimizi iyi ve sağlıklı bir “erken çocukluk dönemi” geçirilmesi, daha gelişmiş bir toplum yaratılması ve eğitimde fırsat eşitliği sağlanması amacıyla gerçekleştiriyoruz.

Eğitim ve destek çalışmalarımızla toplumun yapı taşlarını güçlendiriyoruz.
Egitim_CalismalarimizHedef kitlemizdeki ihtiyacı araştırmalarla saptayıp bu ihtiyaca cevap verecek programları geliştiriyor, bunları işbirlikleri ile uyguluyor ve uygulamaları değerlendirerek politikaların gelişmesine katkıda bulunuyoruz.
Yüz yüze uzun süreli eğitim programlarımızın yanı sıra bilinçlendirmeye yönelik kısa süreli eğitim programları da uyguluyoruz. Daha geniş kitlelere yayınlarımız, araştırmalarımız ve uzaktan eğitim modellerimizle ulaşmaya çalışıyoruz. Kendi alanımızda farkındalık yaratmaya yönelik kampanyalar ve politikaları etkileme amaçlı lobi faaliyetleri yürütüyoruz. Bu çalışmalarla nihai hedefimiz çocukların gelişimlerine katkıda bulunmak, mutlu, hoşgörülü ve sağlıklı bir yaşam sürmelerine destek olmak.
Daha yaygın bir alana ve böylece daha çok kişiye ulaşabilmek amacıyla televizyon için eğitim programları hazırlıyor, ihtiyacı olan her kesime daha çabuk ulaşarak destek vermek amacıyla yeni eğitim modelleri üzerinde çalışıyoruz. Teknolojinin sağladığı olanakları eğitimlerimize taşıyor, bilgisayar tabanlı eğitim programları geliştiriyoruz.

Eğitim Yaklaşımımız

Uzman kadromuz, farklı yetkinliklerimiz ve 20 yıllık deneyimimizle ulusal ve uluslararası düzeyde faaliyet gösteriyoruz.
Erken Çocukluk ve Aile Eğitimleri, Yetişkin Okuma Yazma ve Kadın Destek Eğitimleri, Kırsal Eğitim, Kadını Güçlendirme, Engelli Hakları, Toplumsal Cinsiyet, Çocuk Koruma gibi alanlarda uzmanlık geliştirmiş ve bu kapsamda Program Geliştirme, Eğitici Eğitimi, İzleme Değerlendirme, Bilinçlendirme, Savunu konularında yetkinlik ve deneyim kazanmış bulunuyoruz.
Oluşturduğumuz ulusal ve uluslararası işbirlikleriyle bugün Türkiye’de 81 ilde ve ağırlıklı olarak Avrupa ve Orta Doğu’da olmak üzere 12 farklı ülkede varlık gösteriyoruz.